İçeriğe atla

Sahte Bilim ve İnkâr ettiği Gerçekler Hormon Tedavileri Meme Kanseri Riskini Artırıyor

Sahte Bilim ve İnkâr ettiği Gerçekler Hormon Tedavileri Meme Kanseri Riskini Artırıyor
Ümit Aktaş
Ümit Aktaş|
Hormon tedavilerinin meme kanseri riskini artırdığına dair çok sayıda bilimsel çalışma bulunmasına rağmen, sahte bilim bu gerçeği inkar etmeye devam ediyor. Menopoz sonrası uygulanan hormon tedavileri meme kanseri riskini yükseltirken, sağlıklı yaşam ve doğal çözümler bu süreci güvenle yönetmenin en etkili yolunu sunuyor.

Çok enteresan zamanlardan geçiyoruz. Kendi söylemlerini “mutlak gerçek” olarak kabul eden ve kendisini “Ortodoks Tıp” olarak adlandırmaktan çekinmeyen modern tıp ekolü, alenen ortada olan gerçekleri görmezden geliyor ve bizim de buna inanmamızı bekliyor. Adeta, kafasını kuma gömmüş bir deve kuşu gibi, aşikâr gerçekleri kendisi görmezden gelirse, tüm dünyayı kandırabileceğini düşünüyor.

“Sahte bilimciler”in son takıntısı, menopoz sonrasında kullanılan hormon replasman tedavilerinin meme kanseri riskini artırdığını inkar etmek! Bu konuda yapılmış onlarca çalışma olmasına ve hormon ilaçlarının meme kanseri riskini kat be kat artırdığına dair veriler artık klasik bilgi haline gelmiş olmasına rağmen, utanmadan çıkıp, “hormon tedavileri güvenlidir, meme kanseri riskini artırmaz” demeye devam ediyorlar. Düpedüz şarlatanlık, işlerine gelince “kanıta dayalı tıp”, işlerine gelmeyince kanıtları görmezden gel!

Bu yaklaşım, tabii ki bilimsel değil. Bilim, sebep sonuç ilişkisi kurar ve mutlak gerçeklikten bahsetmez. Yapılan çalışmalar, bilimi sürekli olarak ileriye taşır, bu yüzden bilimde adeta iman eder gibi “mutlak doğru” diye bir kavram olamaz. Modern tıp, kendisini tabiri caizse bir modern din gibi konumlandırarak, “benim dediklerim mutlak doğrudur, sorgulamadan kabul edeceksiniz” demektedir. Buna bilim değil, bağnazlık adı verilir. Dogmaların bilimde yeri yoktur. Ortodoks tıbbın yaptığı, olsa olsa “sahte bilim”dir.

Son zamanlarda, sosyal iletişim becerileri açısından ortaokul seviyesinde kalmış bir vatandaş çıkıp, hormon tedavilerinin kansere falan yol açmadığını dile getirerek, şahsımı halka açık olarak bu konuyu tartışmaya davet ediyor. Komediye bakar mısınız? 

Bilimsel konular, ortaokul münazarası gibi sosyal medyada kapışarak konuşulmaz. Ne yapacağız, en fazla “like” alan şampiyon mu olacak? Alkışların şiddetini mi sayacağız? Altına yazılan yorumların sayısı mı belirleyecek bilimsel gerçekleri? Kazananın dediği mutlak doğru olacak, sonra da halk sağlığı açısından onun tezleri mi tek doğru kabul edilecek? Hiç böyle soytarılık olur mu?

Bu makalede, menopoz sonrası uygulanan tedavilerin meme kanseri ile olan ilişkisini inceleyeceğiz. Gayet açık ve net olan çalışma bulgularını, tıp okumamış herhangi bir insanın anlayacağı sadelikte yazmaya çalışacağız. Göreceksiniz, hormon tedavilerinin meme kanseri riskini artırdığını inkar etmekle, COVID aşılarının yan etkilerini inkar etmek arasında hiçbir fark yok!

Ortaokul münazaracısı vatandaş da, nasıl biliyorsa öyle yapsın artık…

Tehlikeli Sularda Yüzmek

Onlarca yıl boyunca menopoz dönemine giren hemen her kadına önerilen hormon replasmanı ile meme kanseri arasındaki ilişkiyi işaret eden bilimsel yayınlar bize ne anlatıyor? Bir yanda tedavinin iddia edilen faydaları, diğer yanda hormon terapisinin tehlikeli yüzü… Peki, bu süreci risk almadan yönetmek mümkün mü? Hadi başlayalım.

Menopoz kötü çağrışımları olan bir kelime. Hatta pek çok kadın için menopoza girmek hayatın sonu gibi algılanıyor. Hâlbuki menopoz da tıpkı ergenlik gibi hayatın doğal bir parçası, fizyolojik bir dönemi. Ergenlikte nasıl vücudunuzda bir hormon fırtınası yaşanıyorsa bu dönemde ise tam tersi hormonlar geri çekiliyor, hormon seviyesi belirgin ölçüde düşüyor. Menopoz, bir hastalık gibi algılanmamalıdır, tam tersine kadınların uzun ve sağlıklı bir ömür sürebilmeleri için yaşanan fizyolojik bir süreçtir.

Basit bir şekilde anlatmak gerekirse; kadınların âdetten kesildiği döneme menopoz diyoruz. Bu dönemle birlikte yumurtalıklarda bulunan yumurtalar tükenmiş ve doğurganlık dönemi sona ermiş oluyor. Buna bağlı olarak ‘östrojen’ ve ‘progesteron’ adı verilen kadınlık hormonlarında azalma meydana geliyor. Kadınlar, menopozun adet döngüsünün son bulmasıyla başladığını düşünseler de, aslında bu hayli uzun zamana yayılan bir süreç. Kadınlık hormonu östrojen 30’lu yaşlarla birlikte yavaş yavaş azalmaya başlar. Bu düşüş 40’lı yaşlarla birlikte hızlanır ve daha da belirgin bir hâle gelir. Bu zamana yayılan hormonal değişim 50’li yaşlarla birlikte daha dramatik bir hâl alıyor. 

Kadınlık hormonlarının azalmasıyla kemikler daha kırılgan bir hale gelir, cilt kurumaya başlar. Menopozla en çok ilişkilendirilen, en çok şikâyet edilen semptomlardan biri de halk arasında ‘sıcak basması’ olarak bilinen durumdur. Sanki bir anda içinizde harlı bir ateş yanmaya başlar. Aşırı bir sıcak, daralma hissedersiniz. Bu rahatsız edici ataklara genelde ani öfke patlamaları, sinirlilik ve huzursuzluk hâli de eşlik eder. 

Bir Tedavinin Kısa Tarihi 

Peki ‘basit’ bir tedaviyle azalan kadınlık hormonlarını vücuda geri verdiğinizde, bazı kadınlar için hayli zorlu geçen bu dönemi hafifletmek, kemik kaybını önlemek, cildin nem seviyesini artırmak önlemek mümkün olabilir mi? 20. yüzyılın ortalarına doğru geliştirilen hormon replasmanı tedavisine tıp dünyasının yaklaşımı tam olarak böyleydi.

1940’lı yılların başında, Amerika Birleşik Devletlerinde geliştirilen hormon ilaçlarının FDA tarafından onaylanması ile birlikte, ileriki yıllarda tıp ve bilim dünyasının menopoza yaklaşımını belirleyen süreç de başlamış oldu: Menopoz tedavi edilmesi gereken bir sorun, adeta bir hastalık gibi görülüyor, hormon desteği ile problem kolayca çözülüyor, menopozla birlikte el ele yürüyen sağlık sorunları önleniyordu. 1960’lara geldiğimizde menopoz dönemine giren her kadına hormon replasmanı terapisi uygulanması dünya genelinde benimsenen bir yöntem, bir protokol haline gelmişti. 1990’larda, dünya üzerinde her yıl 600 milyonun üzerinde kadın, menopoz sonrası hormon tedavilerini kullanıyordu.

Yani, binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca hiç uygulanmamış olan hormon tedavileri, son 80 sene içerisinde, tüm kadınlar için adeta bir zorunluluk gibi dayatıldı. Sanki binlerce yıl boyunca ataları hormon tedavisi olmadan sağlıksız yaşamışlar gibi…

Pandoranın Kutusu 

Peki menopozla birlikte gerçekleşen değişimin vücudun kendini koruma mekanizması olabileceğini düşündünüz mü? Hormonların işleyişi, vücutta rol aldıkları fonksiyonlar hakkında bugün 1940’lı yıllarda bilinmeyen pek çok şey biliyoruz. Ve en önemlisi de hormonal dengeyle oynamanın beklenmeyen, öngörülemeyen sonuçları olabileceğini farkındayız. Tıpkı pandoranın kutusunu açmak gibi… 

İnsan vücudunda, doğduğu günden itibaren her an kanserli hücreler meydana gelir. Bunlar, “hatalı üretim” hücreleridir. Buna mukabil, her birimizin vücudunda bulunan bağışıklık sistemi de, her an vücudumuzu tarayarak, bu kanserli hücreleri bulur ve yok eder. Bağışıklık sisteminin antikanser etkisi, “doğuştan” gelen bir yetenektir, sonradan kazanılmış değildir. Her birimiz, doğduğumuz andan itibaren bize bahşedilmiş bir “iyileşme enerjisi” ile dolu olarak doğuyoruz. Bu iyileşme enerjisi o kadar güçlü ki, anlı şanlı koskoca “Ortodoks Modern Tıbbın” hala ilacını bulamadığı kanser hastalığını bile tedavi etmeyi doğuştan biliyor! Aslında, en güçlü kanser ilacını, zaten doğduğunuzdan beri vücudunuzda taşıyorsunuz.

Peki nasıl oluyor da kanser hastalığına yakalanıyoruz? Bu sorunun cevabı yine bizim hatalarımızda saklı: Çok fazla kanserojene maruz kalmak ve/veya bağışıklık sistemimizin zayıflaması, bizi kanser hastası yapıyor. Kansere yol açan en tehlikeli müdahalelerden bir tanesi ise, uygulanan hormon tedavileri. Bu makalede, hormon tedavilerinin kanser üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.

Yaş ilerledikçe, vücuttaki kanserli hücre üretimi fazlalaşır, ama vücut bunlarla baş etmeyi, bu hatalı hücreleri yok etmeyi bilir. Hormonal dengeye yapılan bir müdahale ise hassas dengeyi alt üst edebilir. Bazı meme kanseri türleri östrojene duyarlıdır. Eğer menopoz olmasaydı, yüksek östrojen seviyeleri, östrojene duyarlı meme kanserlerinin artmasına yol açacaktı. Menopoz, aslında, bağışıklık sistemimizin bir düzenlemesi: Üreme dönemi sona erdiriliyor, östrojen azaltılıyor, çünkü kadın için son derece yıpratıcı. Böylece kadının sağlıklı ve uzun bir hayat sürmesi sağlanıyor. Menopoz olmasaydı, kadınlar bu kadar uzun yaşayamazlardı.

Modern tıbbın tarihi “pardon”larla doludur. Gelecekte ne gibi yan etkileri olduğuna dair hiçbir fikirleri olmadığı halde, bir takım kimyasal maddeleri “ilaç” adı altında piyasaya sürmekten büyük zevk alırlar. Çünkü ilaç, para kazandırır. Üstelik, dünyadaki insanların yarısının kesinlikle menopoza gireceğini biliyorsanız, ne kadar iştah kabarttığını da tahmin edebilirsiniz. Hiç bitmeyecek bir pazar. Geriye tek bir konu kalıyor: Fizyolojik bir süreç olan menopozu, sanki bir hastalıkmış gibi lanse etmek: “Menopoz kabustur, kemikleriniz kırılır, sıcak basmaları yaşarsınız, cinsel hayatınız biter…..” Oysa, insanlık tarihi boyunca kadınlar menopoza girdiler ve hiç bu şekilde yaygın sağlık problemi yaşamadılar. Üstelik, bu gerekçelerle hormon tedavilerine başlandıktan sonra, çok enteresan bir şey oldu: Tüm dünyada, meme kanserleri, daha önce görülmemiş düzeyde arttı. Adeta, meme kanserinde bir patlama yaşanıyordu.

 Menopozda hormon replasmanı ile ilgili bazı endişeler olsa da tüm dünyada kabul gören bir tedavinin ciddi riskler barındırabileceği yolundaki ilk uyarı 2002 yılında yayımlanan bir çalışma ile geldi (1).

JAMA dergisinde yayınlanan bu çalışmaya göre, neredeyse 60 yıl boyunca fazla sorgulanmadan, menopozla gelen sorunlara karşı çare gibi görülen, vücudu yaşlanma etkilerine karşı koruyucu bir kalkan olarak kullanılan hormon replasmanı tedavisi meme kanseri riskini artırıyordu

Women’s Initiative Health adı verilen bu çalışmada, 50 – 79 yaşları arasında olan, sağlıklı 16.608 kadın takip edildi. Grup ikiye bölündü, katılımcı gruba (8.506 kadın) hormon tedavisi (Östrojen ve medroksiprogesteron asetat); kontrol grubuna (8.102 kadın) ise, plasebo verildi.

Çalışmanın sonuçları çarpıcıydı: Hormon tedavisi alan grupta, koroner kalp hastalığı ve meme kanseri belirgin derecede yüksek görülmeye başlanmıştı. Bunların yanı sıra inme, pulmoner emboli, endometriyal kanser, kolorektal kanser, kalça kırığı ve diğer nedenlere bağlı ölümler de aşikar derecede artmıştı.

Çalışma, aslında başlangıçta 8,5 yıllık bir takip olarak planlanmıştı. Fakat, hormon tedavisi alan grupta plasebo grubuna oranla ölüm riskleri o kadar arttı ki, çalışmacılar takibi 5,2 yılda bitirme kararı aldılar:

“Ortalama 5,2 yıllık bir takipten sonra, veri ve güvenlik izleme kurulu, invaziv meme kanseri için test istatistiğinin bu olumsuz etki için durdurma sınırını aşması ve küresel endeks istatistiğinin risklerin yararları aşmasını desteklemesi nedeniyle östrojen artı progestin ile plasebo denemesinin durdurulmasını önerdi.”

Uzun zamana yayılmış bir çalışma olan Women’s Initiative Health’in çarpıcı bulguları, özellikle meme kanseri ve hormon replasmanı tedavisi arasındaki ilişkinin daha detaylı bir şekilde araştırılması için bir zemin hazırlaması, ardından gelen pek çok araştırmaya öncülük etmesi açısından önemlidir.

Women’s Health Initiative çalışması, doğal olarak büyük ilgi çekti ve kadınlar menopoz sonrası hormon tedavilerini reddetmeye başladılar. Durum sıkıntılıydı, çünkü hormon ilaçları üreten ilaç firmalarının pazar payları düşmeye başlamıştı. 1990’lı yıllarda yılda yaklaşık olarak 600 milyon kadın düzenli olarak menopoz sonrası hormon tedavisi alırken, bu rakam 2000’li yıllarda birden yarıya düştü ve 2010’dan sonra senede 12 milyon kullanıcıya kadar indi.

Hiçbir kadın kanser olmak istemiyordu.

Ama ilaç firmaları da para kaybetmek istemiyordu.

Menopozda hormon replasmanı ile meme kanseri arasında güçlü bir ilişki kuran, bu ilişkinin tedavi süresi uzadıkça daha da belirgin hale geldiğini, riskin arttığını gösteren kapsamlı çalışmaların sayıları gün geçtikçe artıyordu. 

Bilimsel Yayınlar Ne Diyor? 

Şimdi menopozda hormon replasman tedavisinin ile meme kanseri ilişkisini ortaya koyan bilimsel çalışmaların birkaçına daha yakından bakacağız:

  • Büyük Bir Meta-Analiz: Meme kanserinde hormonal faktörlerin etkisi üzerine yoğunlaşan ve bu alanda işbirlikçi çalışmalara imza atan bilim insanlarının kurduğu grup (The Collaborative Group on Hormonal Factors in Breast Cancer) tarafından kaleme alınan ve 2019 yılında Lancet’ta yayımlanan bir çalışma için dünya genelindeki kanıtlar bir araya getirildiğinde, menopozda hormon terapisinin meme kanseri riskini artırdığı görüldü. 1992 – 2018 yılları arasında yapılmış olan ve hormon tedavileri ile kanser arasındaki ilişkiyi inceleyen 58 araştırma incelendi(2). Toplam 108.647 invaziv meme kanseri vakasına ait veriler bir araya getirilerek analiz edildi. Bilim insanları hormon terapisinin süresi uzadıkça, doğru orantılı olarak kanser riskinin de arttığını belirtiyordu. Çalışmanın özeti şuydu: “Tüm sistemik hormon tedavileri meme kanseri riski ile ilişkili bulunmuştur. En yüksek risk; östrojen + progestin (kombine tedavi) kullanıcılarında saptanmıştır.”
  • The Million Women Study: Yukarıdaki araştırmada kullanılan verilerin bir kısmı Birleşik Krallık’ta 1996 yılında başlayan The Million Women Study çalışmasından elde edildi(3). Bu kohort çalışma için, İngiltere’deki 66 meme kanseri tarama merkezi verilerinde yer alan ve NHS’e kayıtlı (National Health Service – İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti) 1 milyon 320 bin kadın tam 20 yıl boyunca izlendi. Son analizde yer alan 907 bin 162 kadının (hepsi de menopoz döneminde olan) üçte biri hormon terapisi alırken, altıda biri eskiden hormon terapisi almış, yarısı ise hiç hormon terapisi almamıştı. 2018 yılında, yani çalışma başladıktan 20 yıl sonra, araştırmada yer alan kadınlardan 7086’sının meme kanseri nedeniyle hayatını kaybettiği, bunların dörtte üçünde tespit edilen tümörlerin östrojene duyarlı olduğu not düşülmüş. Çalışmaya göre, hem östrojen hem de progestin ile östrojen kombinasyonu preparatlar, meme kanserine bağlı ölüm riskini önemli oranda artırıyor ve menopoz hormon replasmanı tedavisinin süresi uzadıkça risk de fazlalaşıyordu. 

    Sahte Bilim ve İnkâr ettiği Gerçekler Hormon Tedavileri Meme Kanseri Riskini Artırıyor

 

  • Norveç çalışması 1.3 Milyon katılımcı: 2024 yılında yayımlanan bir başka çalışma ise Norveç orijinli(4). 2004 yılında start veren araştırmada hepsi 45 yaş üstünde olan 1 milyon 275 bin 783 Norveçli kadın yer aldı. Yaklaşık 13 yıl boyunca izlenen kadınlarda hormon replasman terapisinin meme kanserine yakalanma riskini artırdığı görüldü – progestin ve östrojen kombinasyonu hormon replasmanı en yüksek meme kanseri riski ile ilişkilendirildi. 
  • İngiltere: Birleşik Krallıkta yapılan bir başka çalışmanın amacı meme kanseri, hormon terapisi ve hormon terapisinin uygulanma süresi arasındaki ilişki ve risk analizinin ortaya konmasıydı(5). Hastaneler, ölüm oranları, kanser merkezlerindeki veri tabanının kulllanıldığı çalışma için iki grup oluşturuldu. Bir grupta 1998 – 2018 yılları arasında meme kanseri teşhisi konmuş, yaşları 50 ile 79 arasında değişen 98 bin 611 kadın yer alırken kontrol grubunda yine aynı yaş aralığında olan 457 bin 498 kadın bulunuyordu. Meme kanseri teşhisi konmuş kadınların %34’ü, yani 33 bin 703’ü ve kontrol grubundaki kadınların %31’i, yani 134 bin 391’i araştırmanın başlangıcından bir sene öncesine kadar hormon replasman terapisi görüyordu. Hiç hormon tedavisi almayanlara göre kıyaslandığında, hormon tedavisi görenlerin (bunlar da 5 seneden kısa ve 5 seneden uzun bir süre hormon kullananlar olarak değerlendirildi) meme kanserine yakalanma riskinin daha yüksek olduğu gözlendi . Risk, östrojen replasmanı kullananlar ve östrojen ile progestin kombinasyonu kullananlar için ayrı ayrı değerlendirildi. En yüksek riskin östrojen progestin kombinasyonu kullanan grupta görüldüğü gözlendi. Uzun dönem östrojen ve progestin kombinasyonu kullananların meme kanserine yakalanma riskinin zaman içinde azalmadığı tespit edildi. Dilerseniz bulguları biraz basitleştirelim: Menopozda hormon terapisi meme kanserine yakalanma riskini artırıyor. Bu kullanılan preparata ve preparatın kullanım süresine göre değişiyor. Çalışmaya göre kısa süre östrojen desteği alanlarda meme kanseri görülme olasılığı, her yıl, 10 bin kadında 3 – 8 yeni vaka anlamına geliyor. Östrojen ve progesteron kombinasyonu kullananlarda ise her yıl 10 bin kadından 9 – 36 kadına meme kanseri teşhisi konması demek – yani ileri yaşlarda risk daha yüksek.

Risk Analizi Zamanı 

Yayınlar ortada. İnkar edilemeyecek kadar açık bir gerçek var: Menopoz sonrasında kullanılan hormon tedavileri meme kanseri riskini açık bir şekilde artırıyor. Üstelik sadece meme kanseri değil, endometrium kanseri, yumurtalık kanseri, koroner kalp hastalığı, pulmoner emboli, kırık riski gibi çok farklı kronik hastalıkların da görülme sıklığını artırıyor.

Bilimsel literatürde tüm bu hastalıklar ile hormon replasmanı tedavisi ilişkisini ortaya koyan pek çok kapsamlı araştırma olduğu göz önüne alınacak olursa, akla tek bir soru geliyor: Böyle bir risk almaya değer mi? 

Tabii ikinci soru şu olmalı: Tüm veriler açık şekilde ortada olduğu halde, bir hekim nasıl olur da hormon tedavilerinin kanser riskini artırmadığını iddia eder? Bilimsel ahlaka, hadi onu da geçtim, vicdana sığar mı bu durum? Beni tartışmaya çağıran, sosyal iletişim becerileri ortaokul seviyesinde kalmış olan vatandaşa sormak lazım bu soruyu. Onu da artık, sizin vicdanınıza havale ediyorum.

“Menopoz dönemini daha dinç geçirmek, can sıkıcı semptomları bertaraf etmek” iddiası uğruna, meme kanseri olmayı göze alır mısınız? Hormon replasmanı ve kanser ilişkisini araştıran tüm bilimsel çalışmaların ortak noktası bu tedavinin meme kanseri riskini artırdığı. Literatürü taradığınızda, menopozda hormon tedavisi ile meme kanseri arasında hiçbir ilişki yoktur şeklinde bir bulguya sahip olan kayda değer tek bir çalışma olmadığını görürsünüz. 

Hiçbir insan, kanser olmak istemez.

Tüm ilaç firmaları, daha çok ilaç satmak ister. İnsan sağlığı için değil, şirket kârı için çalışırlar.

Konforlu Bir Menopoz İçin Öneriler

Menopoz, doğal bir süreçtir. Üstelik düşünülenin aksine menopoz şikâyetleri, menopoza giren kadınların tümünde meydana gelmez ya da bazılarında çok hafif semptomlarla ortaya çıkar. Premenopozun ne zaman start verdiği, menopoza ne zaman gireceğiniz, menopozla ilişkilendirilen nahoş semptomları hangi yoğunlukta yaşayacağınız farklı faktörlere bağlıdır. 

Üstelik kemik yoğunluğunu korumada, menopoz semptomlarını hafifletmede herhangi bir yan etkisi olmayan, hatta pek çok faydası bulunan besin takviyelerinden yararlanabilir, sağlıklı yaşam seçimleri ile bu süreci çok daha konforlu geçirebilirsiniz. 

Menopoz söz konusu olduğunda genetik eğilimin de önemli olduğunu unutmayın. Annenizin, anneannenizin erken yaşta menopoza girmesi, sizin de menopoza erken girebileceğiniz yolunda bir işaret olabilir. Ama sağlıklı seçimlerin genetik eğiliminizi devre dışı bırakabileceğini de sakın unutmayın. Eğer alkol, sigara kullanıyor, kötü besleniyorsanız bu süreç daha da hızlanır, yani menopoza daha erken girer, semptomları daha ağır yaşarsınız. 

Menopoz semtomplarını kontrol altına almak, bu süreci çok daha konforlu bir şekilde geçirmek için aşağıdaki önerileri uygulamaya özen gösterin.

  • Kilo kontrolüne dikkat edin: Siz erken yaşlardan başlayarak ideal kilonuzu korur (fazla kilolar da hormonal dengeyi alt üst eder), sağlıklı beslenir, yürüyüş yaparsanız menopoz öncesi dönemi de, menopozu da o kadar rahat geçirirsiniz. 
  • Sağlıklı beslenmeye özen gösterin: Özellikle menopoz döneminde sağlıklı bir beslenme modeli benimseniz son derece önemli. Eğer börek, çörek, makarna, pilav, ekmek, pizza gibi karbonhidrat zengini bir diyetiniz varsa menopoz semptomlarının ağır seyretmesine zemin hazırlarsınız. Kötü beslenme yüzünden insülin direnci geliştirmeniz, vücudunuzda yüksek miktarda insülin hormonu olması hormonal dengeyi alt üst eder. Bu yaşlarda en son ihtiyacınız olan şey insülin direncidir.
  • Egzersizi unutmayın: Menopoz semptomlarını hafifletmede egzersizin gücünü hafife almayın(6). Tempolu yürüyüş, yüzme gibi hafif egzersizler kalp sağlığınızı korur, ruh halinizi olumlu etkiler ve depresyonla savaşır.
  • Kemik sağlığınızı destekleyin: Östrojen seviyesindeki düşüşün kemik yoğunluğuna darbe vurduğunu, kemik erimesine neden olduğunu biliyoruz. Ama kemik sağlığınızı, meme kanserine yakalanma riskini artıran hormon ilaçları olmadan da koruyabilirsiniz. Diyetinizi kalsiyum zengini gıdalar ve D vitamini takviyeleri ile destekleyin. Egzersiz kemik sağlığı için de önemli bir koruyucu güç olarak karşımıza çıkıyor(7). Kemik yoğunluğunu artırmada etkisi kanıtlanmış olan direnç egzersizlerini egzersiz rutininizin bir parçası haline getirin.
  • Omega-3 yağ asitlerinden faydalanın: İleri yaşları daha keskin bir hafızayla karşılamak, kalp sağlığınızı desteklemek için omega-3 yağ asitlerinden faydalanın. Omega-3 yağ asitlerinin menopoz dönemindeki kadınlarda uyku sorunlarını hafiflettiğini ve depresyonla savaştığını gösteren bilimsel çalışmalar var(8). 
  • Bitkisel östrojen kaynakları tüketin: Menopoz semptomlarını hafifletmek için diyetinize keten tohumu, mercimek, kuru fasulye ve maydonoz gibi bitkisel östrojen kaynaklarını ekleyin. Ihlamurda da bitkisel östrojen bulunur. Kahve yerine ıhlamur çayı için. Bitkisel östrojen içeren gıdaların, meme kanseri riskini azalttığı kitle çalışmalarıyla ispatlanmıştır.
  • Takviyelerden faydalanmayı ihmal etmeyin: Özellikle Krill oil, Probiyotik, D3K2, Magnezyum takviyelerini ihmal etmeyin. Günümüzde artık bu mikro besinleri gıdalarla alma şansımız kalmadı maalesef.

Bu makalenin en başına geri dönelim: Kendi söylemlerini “mutlak gerçek” olarak kabul eden ve kendisini “Ortodoks Tıp” olarak adlandırmaktan çekinmeyen modern tıp ekolü, alenen ortada olan gerçekleri görmezden geliyor ve bizim de buna inanmamızı bekliyor.

Sağlıklı yaşamak sizin elinizde. Menopoz, bir hastalık değil, yaşamın olağan bir parçasıdır. 

İlaç yazmaktan başka bir şey bilmeyen sahte bilimcilerin sağlığınıza zarar vermesine izin vermeyin. Gerçekleri terkedip, yalanlara kanmayın.

İlaçsız Yaşam mümkündür!

REFERANSLAR:

  • “Risks and benefits of estrogen plus progestin in healthy postmenopausal women: principal results From the Women's Health Initiative randomized controlled trial” Jacques E. Rossouw JAMA, Haziran 2002, 288(3):321-33 https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/12117397/
  • “Effects of omega-3 polyunsaturated fatty acids intake on vasomotor symptoms, sleep quality and depression in postmenopausal women: A systematic review” Z. Iqbal, Nutrients, 15(19), Article 4231, 2023 https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC11354246/



Makaleler