D Vitamini ve Romatizma

12 Eyl 2015

Yumurtanda D vitamini eksikse vücudunda da eksik

Romatizmal hastalıklardan korunmada ve bu hastalıkların tedavi edilmesinde D vitamininin çok önemli bir yeri vardır. Bilimsel yayınlarla da ispatlandı ki, D vitamini diyabet, kanser ve romatizmadan koruyor. Özellikle kanserden korunmak için D vitamininin muhakkak surette yüksek tutulması gereklidir. Hatta D vitamini 80’in üzerine çıkarılmalı, 80-100 arasında tutulmalıdır.

D vitamini eksikliğiyle ilişkili hastalıklar

  • Osteoporoz (kemik erimesi)
  • Romatizmal hastalıklar
  • Astım
  • Yüksek tansiyon
  • Diyabet
  • Alerjiler
  • Grip
  • Kanser
  • Depresyon

Toplumumuzda çok ciddi oranda D vitamini eksikliği vardır. Kliniğimize başvuran hasta profiline baktığımızda yüzde 95’inde D vitamini eksikliği olduğunu görüyoruz. Hastaların sadece yüzde 5’inde D vitamini normal seviyede. D vitamini eksikliği maalesef bu kadar yaygın. Dolayısıyla, D vitamininin takviye edilmesi son derece önemlidir.

Aslında Türk toplumunda D vitamini eksikliğiyle ilgili bir bilimsel çalışma yapılsa yeridir… Hatta belki biz kendi kliniğimizde yaptığımız tahlilleri bir referans çalışma olarak yayınlayabiliriz.

Peki, D vitamini niye düşük?

Bu kadar güneş alan bir ülkede yaşıyoruz. Üstelik öyle uzun uzadıya güneşlenmeye, güneş yağları sürüp saatlerce kızgın güneş altında marsık gibi kızarana kadar yatmaya gerek yok. D vitamininin yükselmesi için aslında dirseğinize kadar kollarınız açık, yüzünüz açık, günde 10-15 dakika güneşin altında kalmanız yeterli. Hepimiz o kadar güneş görüyoruz. Peki, D vitamini neden yükselmiyor?

Bunun çok basit bir açıklaması var. Güneş D vitaminini yaratmaz. D vitamini aslında gıdalarla alınır. Ancak gıdayla alınan D vitamini aktif değildir. Güneş ışığı, gıdayla alınan D vitaminini aktifler. Güneşin marifeti işte budur, D vitaminini aktiflemektir.

Artık gıdalarla yeteri kadar D vitamini alamıyoruz. Çünkü D vitaminini aldığımız gıda bozuldu. Niye bozuldu? Eskiden koyun, inek merada yayılıyordu. Tavuk dışarıda geziyordu, otluyordu, hatta solucan, böcek, akrep yiyordu. Vücudunda bol miktarda D vitamini oluşuyordu. Vücudunda bol miktarda D vitamini oluşan tavuk, haftada 3-4 kere yumurta veriyordu. Yani, vücudunda oluşan bol miktardaki D vitaminini 3-4 yumurtaya bölüyordu. Şimdi, tavuk dışarıya çıkamıyor, solucan yiyemiyor, güneş göremiyor. Dolayısıyla, o verilen besi yemleriyle vücudunda D vitamini oluşmuyor.

Gerçi bunu yazdığımız için yakında tavuk yemlerine D vitamini de koyarlar. Çiftlik balıklarıyla ilgili olarak, “Bu balıklar çiftlik balığı, Omega 3 bulunmuyor, yemeyin” dediğimiz için çiftlik balıklarının yemlerine Omega 3 koymuşlar. Trabzon Su Ürünleri’nden bir yetkili mail attı. “Hallettik o işi, GDO’lu yemle besliyoruz o doğru ama Omega 3 koyduk artık yemlerine” diyor. Şimdi de tavuk yemlerine D vitamini koyarlarsa hiç şaşırmam.

Tavuk çiftliklerinde tavuklar el kadar yerde, kapalı alanda büyütülüyor. Dışarıda gezinemiyor, solucan yiyemiyor, GDO’lu yem yiyor. Güneş göremiyor, vücuduna D vitamini alamıyor. Vücudunda oluşan çok az miktarda D vitaminini de haftada 10 tane yumurtaya paylaştırmak zorunda kalıyor. Çünkü yumurta tavuğu diye bir ırk icat ettiler; bu zavallı hayvanlar tabiatta görülmeyecek bir sıklıkta yumurtluyor. Haftada 10 yumurta mı, 15 yumurta mı belli değil. Nedense bu konular da hiç konuşulmuyor; böyle bir tuhaflık var ortada.

Özetlersek, açık havada dolaşabilen, tavuk gibi yaşayabilen, ırkıyla oynanmamış, tavuk gibi tavukların vücudunda bol miktarda D vitamini oluşur. O bol miktarda D vitamini haftada 3 yumurtaya paylaştırılır. Bu yumurtayı yiyen insan da bolca D vitamini alır. Çiftlik tavuğunun vücudunda çok az bir miktar D vitamini oluşur, onu da haftada 10 yumurtaya paylaştırır. Tavuk çiftliği yumurtasıyla beslenen insan D vitamini alamaz. İşte denklem bu kadar basit…

Dolayısıyla, vücudumuzda D vitamini meydana gelmiyor. Romatizmal hastalıklara yakalanıyoruz, şeker hastalığına yakalanıyoruz, kansere yakalanıyoruz. D vitamini bizi koruyamıyor.

Yumurtadan başka, D vitamini açısından en zengin olan gıdalar arasında ciğer, süt, süt ürünleri ve tereyağını sayabiliriz. Bitkisel gıdalarda da D vitamini var ama en zengin olanlar hayvansal kaynaklı olanlar.

Üstelik bu saydıklarımız hayvansal yağ açısından da son derece zengin. D vitamini yağda çözünen bir vitamin. Emilebilmesi için yağlı gıda yenilmesi gerekli. Oysa yıllar boyunca, bize bunun tam tersini tavsiye ettiler. Kolesterol yüksekliğini bahane edip bize bu en hayati gıdaları yasakladılar. Yumurta yedirmediler, tereyağı yedirmediler, ciğer yedirmediler. Bütün bir toplumda D vitamini eksikliği oluştu ve görüldü ki, kolesterolün kalp krizi geçirmekle alakası yokmuş. Kolesterol damarları tıkamıyormuş. Kolesterol yapı taşıymış, vücut için gerekliymiş. Yıllardır söylediğimiz şeyler. Bu korkutma kampanyasının sonucu ne oldu? Kolesterol korkusundan yağ, tereyağı, ciğer yemeyi bıraktık. Bütün bir toplumda D vitamini eksikliği baş gösterdi. D vitamini eksikliği nedeniyle de hepimiz romatizma, diyabet, kanser olmaya başladık.

Aslında, inanılması güç bir algı oyunu var ortada. İnsanlık tarihi boyunca en çok değer verilmiş gıdalar olan tereyağı, yumurta, ciğer gibi gıdaları yasakladılar. Hem de hiç utanmadan. Bir avuç cesur bilim insanı bu yasakların saçma olduğunu açıkladılar. Bu bilim insanları hakkında suç duyurusunda bulundular. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Gerçekler ortaya çıktı. Sonra pişkin pişkin tereyağlı yumurtaya ekmek bandırırken poz verdiler. El insaf… Bari o suç duyurusunda bulunduğunuz meslektaşınızdan bir özür dileseydiniz. Onurlu davranış budur. Zamanında bir hata yapmış olabilirsiniz ama yaptığınız hatadan dolayı özür dilemeyi de bileceksiniz.

Bunları da beğenebilirsin