Diyabet insanlığın en önemli sağlık sorunlarından biri haline geldi. Çağımızın vebası desek yeridir! ABD nüfusunun yüzde 20’den fazlası diyabet ve prediyabet hastası. Bizim ülkemizde de durum ABD’den farksız, tam 7 milyonun üzerinde diyabetli var. Diyabet tarihte görülmeyen bir hızla artıyor. Hastaların dolaşım sistemlerine, gözlerine, böbreklerine ciddi zararlar veriyor. Sigorta sistemine büyük bir mali yük getiriyor. Diyabetin bu hızla artmasının temel nedenleri nedir? Neden bu kadar zarar vermeye başladı?
Diyabetin neden arttığını anlayabilmek için önce buğdayı irdelememiz gerekir. Buğday bütün kültürlerde kutsal kabul edilir. Bizim kültürümüz ekmeğe büyük önem verir. Ekmek üzerine yemin ederiz, eve ekmek götürürüz, ekmek parası kazanırız. Yere düşmüş ekmek görsek alır öpüp başımıza koyarız. Ekmek çok önemlidir, kutsaldır. Hristiyanlar ekmekle takdis ederler çocuklarını, ekmekle ilgili ritüelleri vardır. Bütün kültürler, bütün dinler, bütün inanışlar ekmeği kutsal kabul ederler. Yani, buğday kutsanır. Buğday her zaman bereketin sembolüdür; ilkel kültürlerde de böyle olmuştur. Ve her zaman buğday kıymetli bir gıda olarak kabul edilmiştir.
1943 yılında, 2. Dünya Savaşı bütün dehşetiyle devam ederken, ABD dünyada açlığı yok etmeye karar verdi ve bu amaçla buğdayda verimi artırmak için ıslah etme çalışmalarına başladı. Amerikan hükümeti bu amaçla Mexico City yakınlarında bir merkez kurdu: Uluslararası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi (IMWIC – International Maize and Wheat Improvement Center). Bu merkezde çalışmaya başlayan bilim adamları, verimi artırmak amacıyla buğdayın yapısına müdahale ettiler. Başarılı da oldular, başağı büyüterek daha fazla verim vermesini, buğsdayın sapının kısa ve kalın olmasını sağladılar, bugünkü modern buğdayı (cüce buğday) ürettiler.
Bu çalışmaların yapıldığı 1940’lı yıllarda bugün anladığımız manada GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) diye bir kavram yoktu. Bu çalışmalar tüm dünyaya ‘buğdayı ıslah etme’ olarak tanıtıldı. Oysa yapılan müdahale, tam anlamıyla genetiğe müdahaledir, ıslah etme falan değildir. Burada ‘ıslah’ kelimesi kullanılarak yapılan işin insanlık yararına olduğu şeklinde bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır, oysa işin aslında, “ıslah” değil, “bozma” sözkonusudur.
Türkiye’de Diyabet Oranı
Peki bizim ülkemizde durum nasıl?
Diyabetin artış hızı dehşet verici:
Türkiye’deki diyabetliler üzerine yapılan ilk büyük çalışma olan TURDEP-I çalışması, 1998 yılında tamamlanmıştı ve ülkemizdeki diyabet hastası oranı %7,2 olarak bulunmuştu. O güne kadar yapılan çalışmalara göre projeksiyon yapıldığında, Türkiye’deki diyabetli hasta oranının 2030 yılında %9,7 olacağı öngörülmüştü. Oysa, 2010 yılında yapılan TURDEP-II çalışmasında, %13,7 gibi dehşet verici bir oran ortaya çıktı: Diyabet, Türkiye’de 12 sene zarfında tam %80 artış göstermişti. 2030 yılı için beklenen rakamdan bile daha yüksek diyabet oranımız var şu anda. Ortada bir memleket meselesi, bir toplum sağlığı problemi var: Bugün itibarı ile, TURDEP-II çalışması rakamlarına göre hesaplandığında, ülkemizde 10 milyonun üzerinde diyabet hastası ve 22 milyonun üstünde de diyabete aday olan prediyabet hastası var. Neredeyse ülkenin yarısı diyabet hastası ve biz hala tam buğdaylı diyetleri savunuyoruz, öyle mi?
Ülkemizde diyabet hastalığında görülen bu dehşet verici artış, yanlış beslenme önerileri ile körüklenmektedir. Bir an önce tedbir alınmalı ve toplum sağlığını korumak için buğday içeren beslenme programlarından vazgeçilmelidir.